04 Mart 2009

tabii ki.

ne yazacağımı bilmeden başladığım bir yazı ile tekrar karşındayım blogk. o kadar yorgunum ve o kadar uykum var ki..sağ omuzun altı seğiriyor, o nasıl oluyor deme oluyor işte. cuma günkü hikaye dersimin okumalarını yapıyorum bir yandan, perşembe akşamı deneme dersinin okumalarıyla üst üste gelmesin de çıldırmayayım diye. bu dönem feci yoğun bi dönem, haftaya çarşambaya bitmiş olması gereken 2 buçuk romanım var mesela.
sabah ufak çaplı bir "gitmek istemiyorum, uyuyasım var, ama uyusam ne olacak ki evde canım sıkılacak, bari okula gideyim insan yüzü göreyim." iç monologtan sonra evden çıktım ve treni az kalsın kaçırıyordum. istasyona varmadan gördüm trenin geldiğini ve koşarak yakalamayı başardım. na-atletik ve na-fit olduğum düşünülürse bu bir başarı ve allahım bu cümle nereye gidiyor.
okula gidiş yolu boyunca, tren istasyonuna yürüyüş, tren ve otobüste geçen zaman boyunca yani, inanılmaz bir duyusal deneyimler silsilesi -görüntü, ses vs anlamında- yaşıyorum iki gündür, hep kafamda bunu bi yere not etmeliyim, bunu anlatmalıyım, bunu yazsam iyi olur gibi düşüncelerle boğuşuyorum. ve hayır not etmiyorum, evet yazmaya çabalıyorum ama yazana kadar hepsini unutmuş oluyorum.
otobüste benim tanışık olmadığım tanıtım tayfası ile beraber geldik, beraber dediğim anla işte blogk. 99 bildiğin okul servisi. ben geldiğim vakit kimseler yoktu, elizle karşılaştık, kedisini soracak oldum, sormaz olaydım. ölmüş. içim kötü oldu, bu kıza hacı hocadan mistik bir yardım gelmezse bugün şima'yla d&r'da gördüğümüz büyü kitabını alıp bizzat ben gideceğim galiba yardımına, bu nasıl bir kötü şanstır. tevbe.
bu arada tarot dombili bi uğraştır ve tarot bakıp, baktırıp olumlu bir şey duymaya çalışanlar, i understand what you've been going through, ama o zıkkım her şeyi kendine içkin mistik gücüylen bok ediyor. ne varsa serotoninde var, o yoksa da inhibitörü var. yapmayalım böyle şeyler. end of the monologue.
sabahları corn flakes yer oldum, göbeğimle olan ilişkimiz ise yolunda gidiyor; long-distance ama no commitment issues. eve brüksel lahana, kereviz, ıspanak yağmuru var sayemde, annem her öğlen odamın kapısını açıp soruyor suratında o akşamki sebzenin ne olacağını tahmin etmeye çalışan o ifadeyle. annem bitane. ama daha fazla lahanagillerle devam edemeyebilir.

okumalarıma istediğim arayı vermiş bulunuyorum böylece. ben gideyim. 3 gündür uyanıkmışım gibi hissediyorum.

kendime ps: buhran bi yazı gibi geldiyse affola canikom, çok uykulu ve yorgunsun ve öyle işte malum.
ps nomero 2: "hebelehödönün konseri varmış, gidelim mii?" dediğimde "gerçekten mii, kesin gidelim" diyecek bi arkadaşım olsun istiyorum. the concretes geliyormuş mesela.

1 comments:

irigitte fardot dedi ki...

göbeğinle ilişkini yiyim senin. betimlemelerine kurban :*