01 Aralık 2011

The Twilight Saga: Breaking Dawn - Part 1 (Kendimizden Nasıl Geçtik? :) )


uzuuun zamandır metrolarda, dolmuşlarda uyuyacak kadar uykusuz olmamıştım işe giderken blogk. hoş bi hissiyat değilmiş. sorumlusu, yukarıda fake -ama bence gerçeğinden iyi :p- posterini görebileceğin en son twilight filmi. (aslında öyle çok geç filan izlemedik filmi ama benim sabah kayık olacağım varmış, filmi suçlamam yazıya bahaneden :D ) bu sene de, her seneki geleneği bozmayıp şima, pelin, ilker (ehea) ve bendeniz gittik filme. new moon'u taksim'deki berbat rüya sinemasında izlediğimizden beri "aman iyi bi yerde izleyelim" korkusundan ipleri pelin ele alıp kanyon'dan bilet almış bize sağolsun. neyse, filme döneyim.
efendim artık hikaye malumunuz, konuşula konuşula sakız oldu, artık bu noktadan sonra kimseye spoiler olmaz varsayımıyla (hayır twilight'la hiçbir ilginiz yoksa burada ne işiniz var ayrıca? :D) her şeyi bir bir sayıp dökmekte beis görmeyeceğim bilesiniz. 
son kitabın 2 filme bölündüğünü öğrendiğimde tepkim şu iki unsur arasında gidip geldiydi: 1) ha iyi bayaa uzundu o kitap, 2) iyi de iki filme bölünecek kadar hadise yok ki o kitapta. bundan kelli, istemeden de olsa filmi biraz saat tutarak izledim. düğündü, balayının yapılacağı adaya gitmeydi vs derken bir baktım ki filmin 45 dakikası bundan ibaret. tabi bu filmlerin kitabın delisi insanlar için yapıldığı düşünüldüğünde, eminim zaten hayran kitlenin şikayet ettiği bir mesele olmamıştır bu. ancak, bana filmin kendi hızı, dinamiği açısından bu bölümler çok daha iyi editlenebilirmiş, biraz daha dinamik kazanabilirmiş gibi geldi. 
balayı sahneleri, yani bella'nın edward'ı tekrar yatağa atma çabalarının olduğu sahneler, düğündeki konuşma sahneleri ile birlikte, filmin en bilinçli komik sahneleri idi kesinlikle. (düğündeki konuşmalar demişken, billy burke, kesinlikle daha fazla awkward & sarcastic rollerle karşımıza çıkmalı. adam resmen harcanıyor.) filme twilight fırtınasından habersiz ya da ilgisiz biriyle gittiyseniz, bu bölümler özellikle, o gariban vatandaşları eğlendirecektir diye umuyorum. 
twilight fırtınasına ilgisiz vatandaşlar konusunu açmışken şuna da değinmekte fayda var tabi: bu filmler, özellikle de breaking dawn, kitapları okumayanlar için pek bir şey ifade eden filmler değil. (bunu derken ilk filmi meclisten dışarı tutuyorum, orada nasıl olduysa anlamlı bir anlatım tutturabilmişlerdi.) yani, kitabı okumayanları bu filmlere götürürken iki kere düşünmekte fayda var, nitekim bizim yüzümüzden (aslında pelin yüzünden) 4 senedir filmlere bizimle gelen ilker çoğu şeyi, sinemadaki insanların neye güldüğünü anlamadığını söyledi. aynı şekilde jacob'ın renesmee'ye imprint etmesi (burada içten içe baygın bir amerikan aksaanıyla how awkward was that? dediğimi hayal edin lütfen, hislerimi başka bir şey karşılamıyor) de kitaptan habersiz bünyeler için kesinlikle anlaşılabilir değil. 
filmin, ya da bu franchise'ın diyelim, hikaye anlatmaktaki başarısızlığı, ortadan hallice cgi'ı, her filmde gittikçe kendinden geçen peruk durumu gibi falsolarını bir kenara koyarsak, sanırım tek başarısı, kristen stewart gibi bir oyuncu yakalamış olması. diğer filmleri bir kenara koyuyorum, bu filmde, bir oyuncunun elindeki kötü malzemeyle bile nasıl inanılabilir bir iş çıkarabileceğinin en büyük kanıtı kristen stewart. cullenlar ve wolf pack gibi en çok ekran vakti olan oyuncularla karşılaştırıldığında tek teklemeyen, tek insana kendini pembe dizi izliyormuş gibi hissettirmeyen oyuncu oydu. umarım böyle bir işle anılıyor, anılacak olması kariyerini sekteye uğratmaz ve çılgın paparazzi ilgisi yüzünden hayatını kabusa çevirmez de kendisini daha düzgün işlerde izleyebiliriz. 
sanırım söyleyeceklerim bu kadar. hah, bi de, doğum sahnesini iyi kotarmışlar, o konuda tebrik ediyorum yönetmeni & senaristi!

dipnot: midpoint'in suflesi çok kisel! filmden önce yidik, allam o neydi öyle!

0 comments: