değişmek üzerine çok düşündüğüm, örneklerini görüp (çoğunlukla) iyi anlamda şaşırdığım bir dönemden geçiyorum uzun zamandır. (buna "yaşlanmak" da diyoruz.) mesela bu blogu uzun bir süredir okuyan var ise şayet (sahi var mı? :) ) şu an şunları yazan insanla bu blogu 2008'de açan insan, aynı insan değil. abartıyorum elbette, ama hatta daha ileri gidip şunu bile söyleyebilirim, bu senenin başında yazdığım üç satırlık yazıdaki insanı (kendimi) bile kendimde yakalayamıyorum şu an. o gitmiş, geçmiş, hatırlayınca şaşırtıyor. "sahi ya" diyorum, "öyle bir şey vardı, değil mi? öyle biri vardı, değil mi?"
ben kendimde "eski"yi bu kadar yakalayamazken eskileri bu kadar koyduğum yerde bulmak ise başka bir şaşkınlık konusu. çevremizdekiler için bu kadar tahmin edilebilir miyiz cidden? şu yazdıklarımı okuyup bana dair puzzle'ına uygun bir parça daha bulmuş gibi hissedenler var mı aranızda? :) değiştiğimiz, geliştiğimiz ve ilerlediğimizi düşünerek kendimizi mi kandırıyoruz?
cevap ne olursa olsun dışardan baktığımda gelişmediklerini, yani değişmediklerini gördüklerim eskiler, iyi ki eskiler, iyi ki yoklar. yenilere (eskiyene kadar!) ve de yerlerini beğendiğim daimilere de her zaman kollarım açık.
22 Ekim 2013
09 Mayıs 2013
"Things are sweeter when they’re lost. I know—because once I wanted something and got it. It was the only thing I ever wanted badly, And when I got it it turned to dust in my hands. I’ve often thought that if I hadn’t got what I wanted things might have been different with me. I might have found something in my mind and enjoyed putting it in circulation. I might have been content with the work of it, and had some sweet vanity out of the success. I suppose that at one time I could have had anything I wanted, within reason, but that was the only thing I ever wanted with any fervor. God! And that taught me you can’t have anything, you can’t have anything at all. Because desire just cheats you. It’s like a sunbeam skipping here and there about a room. It stops and gilds some inconsequential object, and we poor fools try to grasp it—but when we do the sunbeam moves on to something else, and you’ve got the inconsequential part, but the glitter that made you want it is gone—”
24 Mart 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)