dün bindiğim sarı dolmuşu polis çevirip ceza yazdı. ön koltukta 3 kişi olduğu için sanırım (şoför yanı değil, ortadaki koltuğu kastediyorum. ayrıca ne zaman o koltukta 3 kişi olmadı ki?). bugün yine aynı koltukta yine üç kişiyle bu sefer polissiz-cezasız yola düştük. bu işte bi iş var ya, hadi bakalım.
bugün de metroda elektrikler kesilmişti. bir süre taksim'de karanlık metronun içinde elektriğin gelmesini ve trenin hareket etmesini bekledik. bazıları elektrikler gelene kadar binmediler. çok doğal tabii düşününce, o karanlıkta ve kalabalıkta klostrofobiye düşmemek çok zor.
bunlar, yakın zaman yol tecrübelerim. başlıktaki dolmuş şoförü tiklerine gelecek olursak.. 2 gündür üst üste denk geldiğim dolmuş şoförü amca, dolmuşa binen herkese -ama herkese tek tek- teşekkür ediyor ve iyi günler diliyor. devamlı bir "teşekkür ederim efendim", "iyi günler efendim" durumu yani.
bayaa bir uzun zaman önce bindiğim ve bi daha denk gelmediğim başka bir amca ise belli sayılarda önce sol, sonra sağ eliyle yüzüne dokunuyordu. bunun OCDlik bir durum olduğunu fark ettirecek kadar da sistematik yapıyordu bunu üstelik. bir ara ellerini bu kadar çok direksiyondan çeken bir sürücünün arabasında olmak kaygılandırmadı da değil beni ne yalan söyleyeyim.
dolmuş, yol, yolda başa gelenler hikayeleri bitmek bilmez ama hepsinin ortak bir paydası var: ne kadar çok deli var memlekette farkında mısınız? garip, acayip filan değil. baya reçetelik insanlardan bahsediyorum. en son edinburgh'dayken oradaki insanlarda dikkatimi çekmişti bu durum. onların malum yalnızlıkları, iklimleri vs. düşünülünce anlamlı da gelmiş, çok takılmamıştım. bizdekinin altında ne var bilemiyorum. ama gözlerinizi şöyle bir bu konuya açarsanız neyi kasttetiğimi çok iyi anlayacaksınız. bu insanları genelde görmezden geliyor, "aman yaklaşmasın" diyor ve hayatımıza devam ediyoruz çünkü.
0 comments:
Yorum Gönder