12 Ocak 2012

holga'da 35mm film kullanırken dikkat edilmesi gerekenler

  • öncelikle, üstteki videodan filmi holga'ya nasıl takacağınızı görebilirsiniz. ben de nasıl takılacağını bu videoyu izleyerek öğrendim  ve filmim poz halindeyken makaradan çıkmadı ya da başka sorunlarla karşılaşmadım. 
  • videoda dikkatinizi çekeceği üzere filmde kaçıncı karede olduğunuzu gösteren kısmı bantlıyorsunuz. bu ne kadar 35mm ile ilgili bir durum bilmiyorum. gerçi her halükarda, 35mm, orta format filmle boyutsal olarak çok farklı olduğundan orayı bantlamasanız bile o poz numaraları pek işinize yaramayacak.
  • holga'da 35mm film kullanmanın en zor kısımlarından biri de bu zaten. yani diğer poza geçmek için yukarıdaki poz ilerleticiyi ne kadar çevirmeniz gerektiğini bilememek. ancak neyse ki google var: şu site bu konuda son derece yardımcı. çok anlaşılır bulmayanlar için şöyle diyeyim: filmi taktıktan sonra benim gibi kullanmadan önce birkaç tur çevirmiyorsanız (paranoya) ilk seferde poz ilerleticiyi 42 tık sesi duyana kadar çeviriyorsunuz. ilk pozdan sonra tık sayısı 35, sondan sonra 34 diye devam ediyor. peki bunu neden yapıyoruz? film harcamamak ve -istemeden- pozları üst üste bindirmemek için. bu teknikle normalde 36 pozluk filmden 24 poz elde ediyorsunuz. 
  • pozlarınız bittikten sonraki aşama çok önemli. videoda görebileceğiniz gibi, kullandığınız orta format bir makine olduğundan, 35mm bir filmi, holga'da 35mm makinelerde sardığınız gibi saramıyorsunuz. bu durumda iki seçeneğiniz var: ya hiç elleşmeden bir fotoğrafçıya götürüp konuyu iyice anlatıp onların sizin için sarmasını rica edeceksiniz -ki bunu ortalama bir fotoğrafçının anlamama ve o süreçte filminizi berbat etme ihtimali çok yüksek. holga ve lomo ile son derece haşır neşir olduğunu gördüğüm sirkeci'deki kristal foto size bu konuda yardımcı olabilir diye düşünüyorum.- ya da videoda gördüğünüz gibi evinizin tamamen karanlık bir odasında filmi kendiniz saracaksınız. ben akşam, tamamen karanlık bir odaya gidip yorganına altına girmek (paranoya) suretiyle sardım kendi filmimi. ve beklemediğim kadar zorlandım. dolayısıyla sararken bir kalem hatta kalın uçlu bir tornavida kullanmak mantıklı olabilir. 
  • gelelim filminizin banyo & baskı sürecine. ben fotoğraflarımın nasıl çıkacağını pek bilemediğimden gittiğim fotoğrafçıdan, yani kristal foto'dan baskı istemedim. sadece banyo ve CDye tarama istedim. filminizin delikleri de görünerek taranmasını istiyorsanız, ki holga'da 35mm film niye kullanasınız istemeseniz :), bunu özellikle belirtmeniz gerekiyor. işin kötü tarafı böyle tarama normal taramadan daha pahalı. kristal foto'da benden poz başına 1 TL istediler, bildiğiniz soygun yani. kaç senedir gittiğim ve artık karşılıklı bir muhabbetimiz olduğundan sağolsunlar 75 kuruşa indiler benim için. ama yine de kulağa küpe: parasız insan işi değil bu. 
  • CDye taramada benim gördüğüm kadarıyla filmi biraz kaydırarak tarıyorlar. yani sadece sizin pozunuzdan oluşan bir görüntü çıkmıyor karşınıza. bu noktada da photoshop'u tavsiye ediyorum. photoshop fotoğraf severin dostu evet, ama holga severin daha da bir dostu. holga flaşına rağmen güneşli olmayan ortamda çok iyi sonuçlar veren bir makine değil. dolayısıyla, yüksek asa'lı film kullanmanızı ve içerde çekim yapmamanızı tavsiye ederim. flaşlı ve iyi ışıklandırılmış iç mekan çekimlerinizde de photoshop yine en yakın dostunuz :)
 sanırım söyleyebileceklerim bu kadar. sorusu olanlara yardıma her zaman açığım. ha çektiğim fotoğrafları da şuradan görebilirsiniz.

04 Ocak 2012

bugün amma da yazasım varmış.

insanlar böyle "iş hayatı", "kariyer" filan diyorlar ya.. bana çok garip geliyor. bunlar ayrıca belirtmeniz gereken hayatınızın dışındaki şeyler mi abi? bu  "paramı kazanayım, evime gideyim, sonra da o parayla hayatımı yaşayayım" türünden bir bakış açısının göstergesi ve böyle laflarla bu bakış açısını meşrulaştırıyoruz, "normal olan bu" haline getiriyoruz. halbuki ne kadar acıklı bir yaşam böylesi bir yaşam. haftada beş gün, gününüzün 8 saatini, belki de daha fazlasını para kazanmak için çalışmakla geçiriyorsunuz. geri kalanında da "yaşıyorsunuz". sonra da mutlu oluyorsunuz, kariyerim, işim, param vs diyerek.
işte de, çalışırken de yaşadığımız, işe iş değil de "yapmak istediğim şey" dediğimiz, yaptıkça mükafatlandırıldığımız (artık patron tarafından mıdır, müşteri tarafından mıdır neyse) hayatlarımız da olabilir. biraz da bunları dillendirsek olmaz mı?

sonunda bir new years resolution buldum!

rüya günlüğü tut!
hatta tekrar günlük tutmaya başla.

dolmuş şoförü tikleri

dün bindiğim sarı dolmuşu polis çevirip ceza yazdı. ön koltukta 3 kişi olduğu için sanırım (şoför yanı değil, ortadaki koltuğu kastediyorum. ayrıca ne zaman o koltukta 3 kişi olmadı ki?). bugün yine aynı koltukta yine üç kişiyle bu sefer polissiz-cezasız yola düştük. bu işte bi iş var ya, hadi bakalım. 
bugün de metroda elektrikler kesilmişti. bir süre taksim'de karanlık metronun içinde elektriğin gelmesini ve trenin hareket etmesini bekledik. bazıları elektrikler gelene kadar binmediler. çok doğal tabii düşününce, o karanlıkta ve kalabalıkta klostrofobiye düşmemek çok zor. 
bunlar, yakın zaman yol tecrübelerim. başlıktaki dolmuş şoförü tiklerine gelecek olursak.. 2 gündür üst üste denk geldiğim dolmuş şoförü amca, dolmuşa binen herkese -ama herkese tek tek- teşekkür ediyor ve iyi günler diliyor. devamlı bir "teşekkür ederim efendim", "iyi günler efendim" durumu yani. 
bayaa bir uzun zaman önce bindiğim ve bi daha denk gelmediğim başka bir amca ise belli sayılarda önce sol, sonra sağ eliyle yüzüne dokunuyordu. bunun OCDlik bir durum olduğunu fark ettirecek kadar da sistematik yapıyordu bunu üstelik. bir ara ellerini bu kadar çok direksiyondan çeken bir sürücünün arabasında olmak kaygılandırmadı da değil beni ne yalan söyleyeyim. 
dolmuş, yol, yolda başa gelenler hikayeleri bitmek bilmez ama hepsinin ortak bir paydası var: ne kadar çok deli var memlekette farkında mısınız? garip, acayip filan değil. baya reçetelik insanlardan bahsediyorum. en son edinburgh'dayken oradaki insanlarda dikkatimi çekmişti bu durum. onların malum yalnızlıkları, iklimleri vs. düşünülünce anlamlı da gelmiş, çok takılmamıştım. bizdekinin altında ne var bilemiyorum. ama gözlerinizi şöyle bir bu konuya açarsanız neyi kasttetiğimi çok iyi anlayacaksınız. bu insanları genelde görmezden geliyor, "aman yaklaşmasın" diyor ve hayatımıza devam ediyoruz çünkü.