26 Nisan 2010

audrey

livejournal'ın fantastik communityleri indie_exchange ve ifilm_exchange'i keşfettiğimden beri gözüm dönmüş bir halde non-stop download ediyorum bir şeyleri blogk. breakfast at tiffany's de bayadır "bir audrey hepburn filmi izlemedim yahu" deyip gözüme bir yerde link'i ilişsin diye beklediğim bir filmdi ki demin bahsettiğim communitylerden film upload'ı yapanında bulup indirdim sonunda ve izledim de. çok güzel film, çok "eski" film, çok 60lar filmi vs. de izledikten sonra neden bilmiyorum -22 olduktan sonra bende gelişen bir hissiyat oldu bu, yaşlanma korkusu mudur nedir artık bilmiyorum- audrey hepburn'ün şu an "yaşamıyor", "var olmuyor" "bizim gördüklerimizi görmüyor" olması bana çok koydu. tam tarif edemiyorum hissiyatımı aslında şu an ve okurken de komik buluyorsun biliyorum blogk ama o kadının -bir filmini izleyen insan evladı benimle aynı hissiyatı aynı derecede olmasa da hissetmiştir diye varsayıyorum- bile "bitme"si çok üzdü beni. oturup başka filmlerini aradım sonra, ben izlemeye devam ettikçe bu hissiyat biraz olsun azalır diye. dün de sabrina'yı izledim. biz 20lerin başlarındaki 21. yy'ın az-çok okumuş, yazmış, görmüş, izlemiş, dinlemiş çocuklarına ne kadar hitap edebilirse o kadar zevk aldım izlerken de, türk filmlerinden çok bir farkı yoktu, bundan sonra izlediklerimin de çok olacağını sanmıyorum. ama işte bu kadın yoksa şimdi, oyunculuğundan bahsetmiyorum kesinlikle, (açın bir şeyini izleyin, hakkında okuyun filan ne bileyim ) insanın kendini 90lar başı "meyhaneci sarhoşum bu gece" diye başlayan ya da "hepimiz faniyiz hancı" temalı çelik şarkılarına veresi geliyor. ben var anlatabilmek? kısacası ben hayran oldum kadına ve ölü birine hayran olmak kadar insana faniliğini hatırlatan bir şey yok galiba.

25 Nisan 2010





ilki malumunuz da ikincisinden emre & şima sorumlu.

22 Nisan 2010

korku

annemle salondayız, o bu sene moda olan örgü yeleklerden bu sefer de kuzenime örüyor :) pelin'inki geçen gün bitti. ben de kucağımda laptop onunla birlikte göz ucuyla aşk-ı memnu izliyorum. bi senedir filan çok sıkılıyorum televizyon izlerken, normalde de baştan sona izleyemiyorum türk dizilerini, hiçbirinde hiçbir şey olmuyor çünkü :D ama bugün entrika sardı, demin şima'yla da telefonda konuştuk, bihter'in histerisi esir aldı ikimizi de. bu sefer sonunu getiricem yani öyle görünüyor.
dünün -dün müydü?- güzel haberi şimdi karşımda, bakışıyoruz. çeviri evet, doğru tahmin, ama çok yoracak gibi duruyor beni. her şey para için blogk, meteliğe kurşun atıyorum bu ara.

ben asıl bunları demek için gelmedim aslında buraya.
yoldayken, yürüyüşe çıkmışken, bugün çeviriyi almaya giderken ve kedi kovalayan köpek yavrusuna ciğerci "kerhaneci" diye bağırırken, gece uykuya dalmadan hemen önce, birkin'in ursula'ya laflarını, gudrun'ın gerald tasvirlerini okurken ben hep aynı hikayeyi düşünüyorum blogk. başı belli, gidişatı da belli, sonunu henüz bilmiyorum. yazmaya başlarsam bileceğim belki, ya da hikayeye gereken değeri verip üzerinde çalışmaya başlarsam..ama o disiplini hissetmiyorum henüz. normalde bu tür "dürtüler"i hep yaşayan biri olarak böyle tıkanıklıklarda ya hikayenin kafamdaki sesi bir süre sonra duyulmaz olurdu, ya da başka bi yerde, bi fotoğrafın içinde çoğunlukla, kendine bir şekil bulurdu ve ben -imgelemimi maruz görün ama- sonunda kusabildiğim için onu huzura ererdim. çoğu zaman da o hikaye yerini başkasına bırakırdı ki bu döngü, mayası böyle bir insansanız -aranızdan bazıları beni çok iyi anlıyor bu konuda biliyorum :) - pek kırılabilir bi döngü değil bu ki kırıldığı zamanlarda çok mutsuz oluyorum. her neyse, bu sefer ne kadar direneceğim bilmiyorum ama normalde öyle quote görüp hislenen bir insan olmamama rağmen, şu tarif ettiğim hissiyatı bu ara çok yaşadığımdan olacak, şu aşağıdakini okuyunca göğüs kafesime çok fena bir şey oturdu. çok kalmadı yani blogk, ama bu sefer yüzmeye kalkışacağım sular boyumu çok aşıyor ve ben de biliyorsun çok su sevmiyorum. korkuyorum işte kısacası, süslemenin alemi yok. çok korkuyorum.

"There is no greater agony than bearing an untold story inside you." - Maya Angelou

21 Nisan 2010

bolahenk sokak!

günün ilk kahvesini içiyorum, inceden kulağım ağrıyor. sol olan. annem evde yok bugün, dedemle bi başımızayız, atilla da henüz gelmedi okuldan.
sabah güzel bi haberle uyandım, ama daha önce bi güzel habere alenen sevinip sonrasında içimde kaldığı için bu sefer ayrıntı vermeyeyim. böyle nazara çok inanmaz idim ama bu sefer testiyi kırmadan yanağımı çevireyim de ben ne olur ne olmaz.
dün skins'in tekrar izlediğim 2. sezon bölümlerinden biri yine soundtrack'iyle öldürdü beni. electrelane gibi adını görüp duyup dinlemediğim bikaç grubun şahane şarkılarının yanı sıra bu sene en çok dinlediğim gruplardan biri olan beach house'un ilk albümünden bikaç şarkı da vardı bu soundtrack'te ve onları dinliyorum şimdi. auburn and ivory ve childhood isimleri. çok küseller :kalp: hatta al ikisini de fizy'den dinle: auburn and ivory , childhood
elimin new post'a gidişinin asıl sebebine gelirsek, bizim, yani, ucucaparklar, littlemermaid, ladylestrange, mupteda, demran ve benim yeni bir blogumuz var: bolahenk sokak! çook uzun zamandır beraber yazmak istediğimizi aramızda konuşup duruyorduk, önce e-dergi olarak başlayan bu fikir de sonunda blog olarak ortaya çıkmış oldu. başlangıç yazımızda da belirttiğimiz üzere tek bir temamız yok, kafamıza ne eserse, o ara neyle ilgileniyorsak onunla ilgili yazıyoruz şimdilik. bak mutlaka! :)

vee son olarak şu yağmurlu haftaya iyi gideceğini düşündüğüm ve hissiyat olarak birbirine benzettiğim iki fotoğrafımla başbaşa bırakıyorum seni blogk.



16 Nisan 2010

%100 katılıyorum.

hatırlayamama sıkıntısı

dün gece tam uyumadan önce buraya yazmak için -daha doğrusu buraya yazabileceğimi düşündüğüm- çok güzel bi mesele geldi aklıma. o an çok uykum olduğu için kalkıp yazmaya üşendim, üzerinde çok düşündüğüm bir şey olduğu için de unutmayacağımı varsaydım sanırım. ve tabi ki tahmin edebileceğiniz üzere şu an ne olduğunu hatırlamıyorum. başlığını bile düşünmüştüm. bundan sonra başucumda kalem + not defteri bulunduracağım. hem böylece evde bi kenarda yığılı duran onca not defterinden biri bi fonksiyon edinmiş olur, hem de bu hatırlayamama sıkıntımdan kurtulurum belki. kendime not olsun.

14 Nisan 2010



bugün çok sevdiklerimden gidiyorum biliyorum ama şunu görüp de buraya koymadığımı düşünsene blogk. keşke bolahenk sokak'taki best coast'la ilgili yazıma denk gelseydi de -video bugün nete düştü- oraya da koysaydım. neyse kısmet burayaymış :)
bethany cosentino böyle inanılmaz bi insan işte.
bi de bu video bana bi şekilde pete & pete'i hatırlattı. aynı 90lar havalarından çalmalarından olsa gerek.

e. e. cummings

i carry your heart with me(i carry it in
my heart)i am never without it(anywhere
i go you go,my dear;and whatever is done
by only me is your doing,my darling)
i fear
no fate(for you are my fate,my sweet)i want
no world(for beautiful you are my world,my true)
and it’s you are whatever a moon has always meant
and whatever a sun will always sing is you

here is the deepest secret nobody knows
(here is the root of the root and the bud of the bud
and the sky of the sky of a tree called life;which grows
higher than soul can hope or mind can hide)
and this is the wonder that’s keeping the stars apart

i carry your heart(i carry it in my heart)

--------------------------------------------------------------------------------------

since feeling is first

who pays any attention
to the syntax of things
will never wholly kiss you;
wholly to be a fool
while Spring is in the world

my blood approves,
and kisses are a better fate
than wisdom
lady i swear by all flowers. Don’t cry
—the best gesture of my brain is less than
your eyelids’ flutter which says

we are for each other: then
laugh, leaning back in my arms
for life’s not a paragraph

And death i think is no parenthesis.

--------------------------------------------------------------------------------

Thy fingers make early flowers of

all things.
thy hair mostly the hours love:
a smoothness which
sings,saying
(though love be a day)
do not fear, we will go amaying.

thy whitest feet crisply are straying.
Always
thy moist eyes are at kisses playing,
whose strangeness much
says; singing
(though love be a day)
for which girl art thou flowers bringing?

To be thy lips is a sweet thing
and small.
Death,Thee i call rich beyond wishing
if this thou catch,
else missing.
(though love be a day
and life be nothing, it shall not stop kissing)

-----------------------------------------------------------------------------------

you said Is

there anything which
is dead or alive more beautiful
than my body,to have in your fingers
(trembling ever so little)?
Looking into
your eyes Nothing,i said,except the
air of spring smelling of never and forever.

….and through the lattice which moved as
if a hand is touched by a
hand(which
moved as though
fingers touch a girl’s
breast,
lightly)
Do you believe in always,the wind
said to the rain
I am too busy with
my flowers to believe,the rain answered

13 Nisan 2010

The 5 Rules for Creating an Utterly Miserable Life or How NOT to Find Your Big Peace

1. Strive to be perfect
Remind yourself at every occasion that you’ve got to get this perfectly right or you will never be approved of/loved/included or respected. That sounds like a fun way of going about things, doesn’t it?

2. Compare yourself to others
By judging yourself and others, you’ll get to feel either smug or crap (but how often will you really allow yourself to feel smug?).

3. Make happiness conditional
Constantly tell yourself, and others: ‘I’ll be happy when ... I’m thinner/richer/more successful’, etc. You’re putting your happiness on hold and living in fantasy land.

4. Try to prove that you’re someone by pretending to be someone you’re not.
A great strategy for constantly proving to yourself that you’re not good enough as you are.

5. Spend all your time and energy trying to make someone else happy.
Some of the time, perhaps? But notice how much energy you spend focusing on other people’s lives – mind your own business!


ama özellikle ikincisini yapalım olur mu? */ end sarcasm

12 Nisan 2010

90lardan geri dönüverenler - varan I: jewel - foolish games

you took your coat off and stood in the rain
you were always crazy like that
i watched from my window, always felt i was outside
looking in on you
you were always the mysterious one
with dark eyes and careless hair
you were fashionably sensitive, but too cool to care
then you stood in my doorway
with nothing to say besides some comment on the weather
well in case you failed to notice in case you failed to see
this is my heart bleeding before you
this is me down on my knees
these foolish games are tearing me apart
your thoughtless words are breaking my heart
you're breaking my heart
you were always brilliant in the morning
smoking your cigarettes, talking over coffee
your philosophies on art, baroque moved on you
you loved mozart and you'd speak of your loved ones
as i clumsily strummed my guitar
you'd teach me of honest things
things that were daring
things that were clean
things that knew what an honest dollar did mean
so i hid my soiled hands behind my back
somewhere along the line, i must've gone off
excuse me,think i've mistaken you for
somebody else somebody who gave a damn
somebody more like myself
these foolish games are tearing me apart
and your toughtless words are breaking my heart
you're breaking my heart...

indir / download
------------------------------------------------------------------

ilk kez ne zaman dinlediğimi hatırlamıyorum, o yüzden de hep biliyormuşum gibi geldi gece gece abuk bi çeviri yaparken tekrar aklıma gelince. hiçbir zaman çok dinlemedim. çok dinlersem, tarif ettiği malum halet-i ruhiyenin milyonlarca kez başka başka şekillerde karşımıza çıkmış olmasından sanırım, güzelliğini yitirecek gibi geliyor. hakkaten en zoru bayağıya meyletmeden aşk acısından bahsedebilmek galiba.

07 Nisan 2010

dünyanın en kısa tam zamanlı iş deneyimi hikayesi

hazır mısın blogk? okuduklarına pek inanamayacaksın çünkü :)
çok değil bundan 3 post, 1 buçuk hafta önce bildiğin gibi çok sevinerek bir yapım şirketinde asistan olarak işe başladım. sorumluluğum ya da yaptığım iş çok olmasa da çok memnundum halimden ve zaten burayı okuyanların çoğu haberdar süreçten ve benim halet-i ruhiyemden.
her neyse, girdiğimden beri genel bir finansal problem olduğunun farkındaydım, ki çoğu sektör ve çoğu işte yaşanan bir sıkıntı olduğu için pek ciddiye almadım durumu. ödeme için arayıp duran alacaklıları muhasebeye hiiç sıkıntıya düşmeden yönlendirdim, bana da devamlı "kötü bir süreçten geçiyoruz ama sen etkilenme" dendi nitekim. dolayısıyla bundan sonra yazacaklarım çok şaşırtıcı ve absürd oldu benim için.
dün ofiste yalnızken çotank diye haciz memurları geldi blogk. patronumla telefonda görüştüler ve anlaşamadılar. dolayısıyla ofisteki ne kadar para eder teçhizat varsa kaldırıp götürdüler ve ben tüm bunlar olduktan 1 saat sonra artık ortada içinde çalışabileceğim bir ofis olmadığından işsizdim. şaka gibi geliyor kulağa değil mi? :)) ben de en baştan beri, daha doğrusu tam zamanlı ya da ortalama para kazanacağım bir iş aramaya başladıktan beri diyeyim, bütün beklentilerimi varla yok arasında tuttuğumdan gülmekten başka bir şey yapamadım durum karşısında. jetonum da hala düşmediğinden sanırım hala gülüyorum ve şu yazının tonu ciddi oldu diye üzülüyorum şu an hatta :D patronum "mayıs sonuna kadar seni de zor durumda bırakmak istemediğimiz için çalışma istiyoruz, yaz başı gibi seninle irtibata geçicez" dedi, yani şirketin kendisi mutlaka belini doğrultacaktır ama o ihtimale de yok gözüyle bakıyorum şu an. yani iş arama yolları beni bekliyor yine :) ve son olarak şirket hakkında çok ayrıntılı bir şeyler diyemeyeceğimden siz sevgili dostlarımdan yorumlarda çok ayrıntılı sorular sormamanızı rica ediyorum. hali hazırda durumdan haberdar olmayanlarınıza ben zaten en kısa zamanda anlatacağım durumu. bu burada bir ibret-i alem, hatta "böyle bir şey sence mümkün olabilir mi?" öyküsü olarak bulunsun.

06 Nisan 2010

I had a boyfriend who told me I'd never succeed, never be nominated for a Grammy, never have a hit song and that he hoped I'd fail. I said to him "Someday when we are not together, you won't be able to order a cup of coffee at the fucking deli without hearing or seeing me."

Stefani Germanotta
(Lady Gaga)

~ nedendir bilmem çok hoşuma gitti blogk.

03 Nisan 2010

Everything is Illuminated

TANIŞMAK