bugün pelin atlas'taki antikacıda ilker'in annesine hediye bakarken şunu farkettim: biz böyle ikea, paşabahçe, istikbal, pok püsür, mass production ürünleri kullana kullana antika denen şeyi ufaktan öldürdük galiba blogk. el işçiliği zaten yalan da küçük çaplı üretim yapan, dolayısıyla da az sayıda ama özgün şeyler üreten esnafın, marangozun, mobilyacının, züccaciyenin devri değil devir. bizim bebeler "aa ayşeborg bizde de var bundan. ikea 2009 diy mi? annemler mezun oldukları sene aldıklarını anlatıyolardı geçen ordan aklımda kalmış." diyecekler mesela. "aa ne ilginç, ne güzel, ne farklıymış" filan değil yani. tabi gönül ister ki o vakte kadar ikea batsın, hikayenin kulağa daha küsel gelmesi açısından "vakt-i zamanında bi isveç markası varmış sonra batmış, bi ara burada da popülermiş ordan almış dayım." olsun o, ama o da ayrı bi mesele tabii.
babamın-teyzesinin-kızının-kocası bi şükrü amca vardı mesela -şimdi var mı bilmiyorum ne yalan söyleyeyim- "hiçbi işte dikiş tutturamadı bu şükrü de" diye anlatırdı bizimkiler, marangoz/mobilyacı idi, böyle çok çakma dolaplar yapardı. babaannem ölmeden önce bizde de vardı yaptığı şeylerden bikaç tane. ama "şükrü'nün çakma dolabı"ydı onlar mesela. ya da yine bizdeki pelin'in göz diktiği, annemin "ne sağlamlarmış 25 sene oldu yahu" diyerek kendi kendine nazar değdirmeye çalıştığı mermer sehpalar..yok işte başka yerde hacı.
ama o değil de, benim takılarım için kutuya ihtiyacım var, bi ara ikea'ya gitsek mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 comments:
Yorum Gönder