19 Ocak 2009

fantastikov

5 saatlik uykuyla duruyorum, tv önünde miskinleşince pc başına geçtim, ihtiyacım olan da buymuş. sabahlayana kadar charmed izleyecek enercideyim haha.
dalgalı hissiyatların günüydü bugün blogk. şöyle ki. sabah annemin beni uyandıracağına olan inancım evden çıkmam gereken saatten yarım saat önce uyanınca dayanılmaz bi şekilde sarsıldı en başta. benim geç kalmama neden olmakla kalmayıp ben kendisini uyandırmasaydım dişçi randevusuna da geç kalıyordu üstelik. her neyse, iki ayağım bi pabuca girdi haliyle, bi yandan yeterince geç kaldığımın bilinciyle evden çıkmadan bişey yemeliyim telkinleriyle koşup tost yaptım kendime. kepek ekmeğinden börek içiyle :) hissiyatım "aa iyi ya çok vaktim yok ama kotarıyorum len tostu da yolda yicem zaten" idi ta ki montumun düğmesinin 2 gün önce koptuğunu hatırlayana ve düğmeyi mümkün en sakin modumla yığın yığın olmuş yorganımın üzerinde dikene dek. her neyse, geç çıktım sonuçta evden, az uyumanın verdiği mallık ve o garip zihin açıklığı haliyle. ve evet kocamustafapaşa merkezdeki bi yandan deparlayıp bi yandan da ağzına tost sokuşturmaya çalışan, 3 bin kat giyinmiş, kırmızı bereli o tosuncuk bendim bugün.

minibüs gerçeği sayesinde 20 dakikada taksimdeydim ancak yine de kaçırdım şatılı, gözlerimin önünden geçip gitti. hayatında bi şatıl gerçeği olan her öğrencinin en az bi kere tecrübe ettiği bişeydir bu blogk, tanımlanası bi hissiyat değil, yaşaman lazım. battı balığın yan gittiği kıyılara varışın umarsızlığıyla beklerken de doğa'yla karşılaştım. "sınava geç girsem nolur yeeaa" diyen iç sesim doğa'nın "ya ben geç kalınca geriliyorum hem projeksiyon göstericekler şimdi filan" diyen dış sesine baskın çıkamadığı için de taksiye binmeye karar verdik. hayatımda daha gerçeküstü bi taksi deneyimim olmayacak blogk. o kadar eminim ki. yani ibrahim tatlıses'in yeni single'ı eşliğinde içinde çayda çıra modunda elleri yanlara sallayarak oynadığım(ız) taksi tecrübesi bile bu sabahla boy ölçüşemez. taksici beyamca kaderin çemberinin para katmanında sıkışmıştı ve söyleyecek çok şeyi vardı, biz "aydın" gençlerin dile getirmesini de istediği kendince haklı olduğu bir çok konu da. buraya kadar her şey güzeldi de, ah bi de cinnet geçirmeseydi yanımızda. çok gerildim, anlatamıyorum. bakanları öldürmekten, zengini rahat bırakmamak için evini yakmaktan, terörün aha işte tam da bu olduğundan,.. ah arkasını getiresim yok, yumruğunu direksiyona vura vura, "paralı" olduğunu varsaydığı biz özel üniversite gençlerine de kin güde güde. işin kötüsü o kadar gerildim ki bişey diyemedim, garibim doğa bi başına sakinleştirmeye çalıştı adamı. muhteşem bi başlangıçtı kısacası güne. neyse ki devamı kelimenin pozitif anlamıyla şahaneydi, sınav olabilecek en kolay murat hoca sınavıydı, sonrasında otto sefası yaptık, sonrasında o da kesmedi taksim'e geçtik, ah inci profiterolü göbeğimin sana selamı var. sonra da oh oh muzlu frappe, şahane muappet.
şu gün itibariyle sınav gerçeği-free bi ev kızıyım. bundan sonraki maksimum iki gün, türk şiiri antolojisi okuyarak ve haşim ile yahya kemal'in melaline ortak olarak geçirdiğim gecenin acısını çıkarmak adına bundan şikayet edeceğimi de pek sanmıyorum haha. iki gün sonra da görüşürüz canıms. çaav!

ps: ya teşekkür ederim demeyip merci diyen insanlar var ya hani. ne mi olmuş onlara? onlar nasıl ailelerde yetişmişler, nasıl cemiyetlerde bulunmuşlar, analarının karnından frankofon mu doğmuşlar yani nasıl olayor? bi merci desene blogk, bi göreyim ya nasıl olayor. nasıl o ağızdan merci lafı "sağolasın cigerim" rahatlığında çıkabiliyor? vallahi meraktan ya, iğnelemek için sormuyorum, latife de etmiyorum be. merak ediyorum nasıl bi hissiyat olduğunu. ben desem olmaz gibi geliyor, sen de bi bakayım olacak mı?

2 comments:

irigitte fardot dedi ki...

Bak tam tarih veriyim, 5 Ocak 2009. Uçağımın 1 saat 15 dakika rötarlı kalkacağını öğrendiğim bekleme salonundayım. Üstümün, başımın (bunlar ayrı şeyler), sırt çantamın, valizlerimin ve pc çantamın son kez aranmış olduğunu bildiğimden huzurluyum. Gözlerim çok neşeli bi çekirdek aileye takılıyo. Birbirinden tatlı 2 ufak sarı kafa. Güzel bi anne ve -uupps- yakışıklı bi baba.. Yakışıklı bi baba? Tamam, çok yakışıklı bi baba.. Çok yakışıklı bi baba? Tamam taşş gibi bi baba! Hmm.. nayyss.. İzlerken vakit hızlı geçiyo. Ve uçaktayım. A-ha! Önümdeki koltuklardalar! Taşş gibi baba el çantalarını bisepslerini tüm koridorun gözüne sokarak (elinde değil canım, napsın?) koltukların üstündeki dalgalara yerleştiriyo.. Aha, aha! Arkasını döndü, bana bakıyo! Bişi istiycek??

"Afedersiniz, kaleminiz var mı?"

Kalem?? Bi dakka baba..

"Tabii ki"

..Nerde bu kalem?? Bi dakka baba..

"Buyrun :)"

..Ve kalem onda! Yaz baba! Kalem sende de kalabilir, baba? Aha, aha! Yine arkasını döndü! Kalemi uzatıyo!

":) ?"

"Mersi"

HÖ? Mersi? BABA! İnanamıyorum. TTturnoffFF. Ben uyuycam. O kaleme de bi daha dokunmıycam.

Sibel dedi ki...

oo überdaddy, hatta come to daddy. bak işte, ancak böyle oluyo. sen git merci de bak bok olucak her şey. o baba -ulen baba baba deyip durmuşun, bana da baba dedirttin ya- şimdi bi adım yerden yüksekten yürüyor o "merci"siylen.

kader.